Arka kapaktan
Babası Rus, annesi İngiliz Sofka Zinovieff, genç bir
üniversite öğrencisiyken Yunanistan’da birkaç ay geçirip bu güneşli Akdeniz
ülkesinden ve insanlarından çok etkilenir. 2001 yazındaysa, Sofka ile Yunanlı
eşi Vasilis, en büyük düşlerini gerçeğe dönüştürüp Atina’ya yerleşmeye karar
verirler. Böylece bir yabancının gözünden Atina’yı ve Yunanistan’ı tanıtan en
eğlenceli, en komik ama yeri geldiğinde de en ciddi anı-gezi kitabı Atina’da Bir Kadın ortaya çıkar.
Zinovieff, kitabında Yunanlılarla ilgili bilinmesi gereken
her şeyi anlatıyor: Yunanistan tarihi, Yunan mutfağı, tavernalar, rebetiko, gece hayatı, Yunan adaları ve
Türk-Yunan ilişkileri…
“Şiirler, tarihle ve usta gözlemlerle dolu harika bir
kitap!” Daily Mail
“Yunanistan’a gitmeyi düşünen herkesin okuması gereken, son
derece yalın ve iyi yazılmış bir anı-gezi kitabı.” Peter Stothard, Times Literary Supplement
*… “çirişot”
araştırmacılara göre, bu bitkinin tohumları ve kökleri, Yunanistan’da mısırın
yetiştirilmesinden önce temel besin maddesiydi. Çirişotu aynı zamanda ölümle
bağdaştırılan bir bitkidir.
*…”Marti (Mart ipi)” arkadaşlarım uğur getirsin diye yapmışlar.
Paskalya zamanına kadar bileğimizden hiç çıkarmamamız gerek.
*… kuzunun bağırsaklarıyla, sakatat parçalarının uzun bir
şişe geçirilip kömür ateşinde pişirilmesiyle yapılan “kokoretsi” yapılacaktı.
Bu geleneksel yemek, deli dana hastalığının ortaya çıkmasıyla son yıllarda
Avrupa Birliği tarafından yasaklanmış olsa da bu yasak, kokoreçe olan ilgiyi
daha da arttırmıştı.
*Her kilisenin kapısına, mezarlıklara özgü mor renkli
rozetler ve kurdeleler asılmıştı. Her kilisenin içinde birer epitafilos yani
Hz. İsa’nın üstü örtülü ve çiçeklerle kaplı temsili bir mezarı yer alıyordu.
*…İsa’nın çarmıha gerildiğinde yaşadığı acıyı anımsamak için
sirke içer ya da tuz yerdi.
*Almanlarla ilgili bu öykü; “Yunan askeri, Yunan bayrağını
çıkarıp, kendi üstüne sarmış, sonra kendini aşağıya bırakıvermiş.” Bu öykünün
gerçekliği (zamanında Daily Express gazetesinde yayınlansa da) hiçbir zaman
kanıtlanamamıştır.
*Bilet gişesinde çalışan devlet memurları, öğlen ikide
çalışmayı bırakıyor, dolayısıyla dünyanın en ünlü turistik yerlerinden biri
olan Akropolis, günün büyük bölümünde kapalı kalıyordu çünkü ülkedeki bütün
devlet memurları için paydos saati ikiydi.
*Her Atinalı, Akropolis’ten kendisine göre bir anlam bulup
çıkarır. Bu yapıyla kişisel hatta çok özel bir ilişki kurarlar.
*Faskomilya (Adaçayı) adını, dört bir yanda yetişen
adaçayından almıştı.
*”Poseidon”
Uzmanlara göre, bu tapınak Parthenon tapınağı ve hemen yakınlardaki Eyina
adasında bulunan muhteşem Aphaia tapınağıyla birlikte kusursuz bir eşkenar
üçgen oluşturur.
*Son yıllarda yapılan gülünç villalarla gösterişli
apartmanlar, kadınların eskiden giydiği somon pembesindeki giysilerin
tonlarında boyanarak son modaya uydurulmaya çalışılmıştır.
Altını çizdiğim yerler;
*Yunanlıların konuşmasının en belirleyici özelliği sözlerini
sakınmadan fikirlerini ifade etmeleridir. Yunanlının doğasında var olan bu
tartışma ve eleştirme huyu, gayet sıradan bir konuşmanın dışarıdan bakıldığında
bir ölüm kalım meselesi olarak algılanmasına yol açabilir.
*…peynirli poğaça;
tiropita. Burada çocuklar kahvaltı yapmayı pek sevmez. Tiropita ise geç
saatte yenen bir öğle yemeğinden önce açlığı bastırmak için en çok tercih
edilen yiyecektir.
*”Bayan (Kiria)”, bildiğimiz su ”küçük-su (nero-neraki)”, hayır
“ohi”, ekmek “ekmekçik (psomi-psomaki)”, el “elceğiz (heri-heraki)” ,it sürüsü
“koprokskyla”, manyak “ylameni”, aptal
“ilithia”, işe yaramaz “malakas”, şenlik “glendi”, keyif “kefi”, Allah
göstermesin “a-pa pa pa”,simitler “kulourya”,*semt isimleri; kumru “peristeri”,
tarlakuşu “koridhalos”, boğa”tavros”, arı kovanı “kipseli”, başkalaşım
“metamorfosi”, defne “dhafni”, üzüm bağları “ambelokipi”, misket üzümü
“moshato”, güzel manzara “kalithea”, küçük sütun “kolonaki”. Özgürlük
“eleftheria”, barış “irini”, bilgelik “sofia”, kurtuluş “sotiria”, şafak
“harama”,
*Birisiyle ayrılırken, iyi günler diyerek vedalaşılır ve “iyilikle kal” denir. Hatta
doğumu yaklaşan hamile kadınlara “iyi
kurtulmalar” dileğinde bile bulunulur.
*Çok kullanılan bir atasözü; “Yamalı da olsa, kendi evindeki
ayakkabı giy.” Bu düşünceye göre, kendi memleketinden huyunu suyunu bildiğin
biriyle evlenmek, uzak diyarlardan gelmiş, daha çekici bir kadınla evlenmekten
daha iyiydi.
*Yunanlılar daha yüksek sesle konuşup, birbirlerinin sözünü
çok sık keser, beden dillerini içlerinden geldiği gibi kullanmazlarsa,
kendilerini köşeye sıkışmış gibi hissedip bocalamaya başlarlar.
*…Radyoda dinlediğim bir uzmana göre, tespih boncukları
tercihen kehribar, sonra kemik, fildişi, tahta ya da mercan gibi yaşayan
malzemelerden yapılmalıymış.
“Metal ya da taş gibi ölü bir malzemeden yapılırsa, sürekli
yanımda taşıyıp, okşayabileceğim bir arkadaş olmaz bana o tespih”…
*…genel evleri, bir okul, meydan, kilise, frontistirio
(dershane)ya da çocuk bahçesinin 200 metre yakınına bir “ev” açmak mümkün değil…
*…”yabani soğan” olarak bilinen büyük çiçek soğanlarını
kırmızı kurdelelerle bağlayıp, satıyorlardı. Bu çiçek soğanları evimizin
yakınlarındaki tepelerde gözümüze ilişmişti ama ön kapıya asıldıklarında uğur
getirdiklerine inanıldığını hiç bilmiyordum.
Bu eski geleneğe göre “zeytin ve defne dalları” bütün bir
yıl kapıların üzerinde asılı kalır ve 1 Ocak’ta yenileriyle değiştirilirmiş.
*”hrisi mu” canım anlamında kullanılsa da kelime anlamı
“altınım” demektir.
*…isim günlerini asla atlayamazsınız. Bu kutlamalar
kaçınılmaz olarak sizinle aynı ismi paylaşan bir sürü insanla aynı gün
yapılıyor olsa da isim günleri doğum günlerinden bile daha büyük önem taşır.
Birçok insan isim günlerinde evlerinin kapısını herkese açık tutar.
*Yunanistan (kişi başına yaklaşık yirmi litrelik tüketimle)
en fazla zeytinyağı kullanılan ülke konumunda. Yunanistan’daki ağaçların dörtte
üçünden fazlası zeytin ağacı.
*Bebeklere doğdukları ilk bir yıl içinde ya da vaftiz
törenine kadar genellikle bir isim konmaz.
*Yunanistan’da her yıl ocak ve şubat aylarında yaşanan
ılıman ve gökyüzünün masmavi olduğu günler çok eskiden beri biliniyordu.
Efsaneye göre yalıçapkını o kadar zarif bir kuşmuş ki, kış ortasında
yumurtalarını sahile bıraktığında, yavrular yumurtadan çıkıncaya dek fırtınalı
denizler diner durulurmuş.