2 Eylül 2013 Pazartesi

ATİNA'DA BİR KADIN - Sofka Zinovieff (AĞUSTOS AYI OKUMALARIM)


Arka kapaktan

Babası Rus, annesi İngiliz Sofka Zinovieff, genç bir üniversite öğrencisiyken Yunanistan’da birkaç ay geçirip bu güneşli Akdeniz ülkesinden ve insanlarından çok etkilenir. 2001 yazındaysa, Sofka ile Yunanlı eşi Vasilis, en büyük düşlerini gerçeğe dönüştürüp Atina’ya yerleşmeye karar verirler. Böylece bir yabancının gözünden Atina’yı ve Yunanistan’ı tanıtan en eğlenceli, en komik ama yeri geldiğinde de en ciddi anı-gezi kitabı Atina’da Bir Kadın ortaya çıkar.
Zinovieff, kitabında Yunanlılarla ilgili bilinmesi gereken her şeyi anlatıyor: Yunanistan tarihi, Yunan mutfağı, tavernalar,  rebetiko, gece hayatı, Yunan adaları ve Türk-Yunan ilişkileri…
“Şiirler, tarihle ve usta gözlemlerle dolu harika bir kitap!” Daily Mail
“Yunanistan’a gitmeyi düşünen herkesin okuması gereken, son derece yalın ve iyi yazılmış bir anı-gezi kitabı.” Peter Stothard, Times Literary Supplement
*… “çirişot” araştırmacılara göre, bu bitkinin tohumları ve kökleri, Yunanistan’da mısırın yetiştirilmesinden önce temel besin maddesiydi. Çirişotu aynı zamanda ölümle bağdaştırılan bir bitkidir.
*…”Marti (Mart ipi)”  arkadaşlarım uğur getirsin diye yapmışlar. Paskalya zamanına kadar bileğimizden hiç çıkarmamamız gerek.
*… kuzunun bağırsaklarıyla, sakatat parçalarının uzun bir şişe geçirilip kömür ateşinde pişirilmesiyle yapılan “kokoretsi” yapılacaktı. Bu geleneksel yemek, deli dana hastalığının ortaya çıkmasıyla son yıllarda Avrupa Birliği tarafından yasaklanmış olsa da bu yasak, kokoreçe olan ilgiyi daha da arttırmıştı.
*Her kilisenin kapısına, mezarlıklara özgü mor renkli rozetler ve kurdeleler asılmıştı. Her kilisenin içinde birer epitafilos yani Hz. İsa’nın üstü örtülü ve çiçeklerle kaplı temsili bir mezarı yer alıyordu.
*…İsa’nın çarmıha gerildiğinde yaşadığı acıyı anımsamak için sirke içer ya da tuz yerdi.
*Almanlarla ilgili bu öykü; “Yunan askeri, Yunan bayrağını çıkarıp, kendi üstüne sarmış, sonra kendini aşağıya bırakıvermiş.” Bu öykünün gerçekliği (zamanında Daily Express gazetesinde yayınlansa da) hiçbir zaman kanıtlanamamıştır.
*Bilet gişesinde çalışan devlet memurları, öğlen ikide çalışmayı bırakıyor, dolayısıyla dünyanın en ünlü turistik yerlerinden biri olan Akropolis, günün büyük bölümünde kapalı kalıyordu çünkü ülkedeki bütün devlet memurları için paydos saati ikiydi.
*Her Atinalı, Akropolis’ten kendisine göre bir anlam bulup çıkarır. Bu yapıyla kişisel hatta çok özel bir ilişki kurarlar.
*Faskomilya (Adaçayı) adını, dört bir yanda yetişen adaçayından almıştı.
*”Poseidon” Uzmanlara göre, bu tapınak Parthenon tapınağı ve hemen yakınlardaki Eyina adasında bulunan muhteşem Aphaia tapınağıyla birlikte kusursuz bir eşkenar üçgen oluşturur.
*Son yıllarda yapılan gülünç villalarla gösterişli apartmanlar, kadınların eskiden giydiği somon pembesindeki giysilerin tonlarında boyanarak son modaya uydurulmaya çalışılmıştır.

Altını çizdiğim yerler;
*Yunanlıların konuşmasının en belirleyici özelliği sözlerini sakınmadan fikirlerini ifade etmeleridir. Yunanlının doğasında var olan bu tartışma ve eleştirme huyu, gayet sıradan bir konuşmanın dışarıdan bakıldığında bir ölüm kalım meselesi olarak algılanmasına yol açabilir.
*…peynirli poğaça;  tiropita. Burada çocuklar kahvaltı yapmayı pek sevmez. Tiropita ise geç saatte yenen bir öğle yemeğinden önce açlığı bastırmak için en çok tercih edilen yiyecektir.
*”Bayan (Kiria)”, bildiğimiz su ”küçük-su (nero-neraki)”, hayır “ohi”, ekmek “ekmekçik (psomi-psomaki)”, el “elceğiz (heri-heraki)” ,it sürüsü “koprokskyla”,  manyak “ylameni”, aptal “ilithia”, işe yaramaz “malakas”, şenlik “glendi”, keyif “kefi”, Allah göstermesin “a-pa pa pa”,simitler “kulourya”,*semt isimleri; kumru “peristeri”, tarlakuşu “koridhalos”, boğa”tavros”, arı kovanı “kipseli”, başkalaşım “metamorfosi”, defne “dhafni”, üzüm bağları “ambelokipi”, misket üzümü “moshato”, güzel manzara “kalithea”, küçük sütun “kolonaki”. Özgürlük “eleftheria”, barış “irini”, bilgelik “sofia”, kurtuluş “sotiria”, şafak “harama”,
*Birisiyle ayrılırken, iyi günler diyerek  vedalaşılır ve “iyilikle kal” denir. Hatta doğumu yaklaşan hamile kadınlara  “iyi kurtulmalar” dileğinde bile bulunulur.
*Çok kullanılan bir atasözü; “Yamalı da olsa, kendi evindeki ayakkabı giy.” Bu düşünceye göre, kendi memleketinden huyunu suyunu bildiğin biriyle evlenmek, uzak diyarlardan gelmiş, daha çekici bir kadınla evlenmekten daha iyiydi.
*Yunanlılar daha yüksek sesle konuşup, birbirlerinin sözünü çok sık keser, beden dillerini içlerinden geldiği gibi kullanmazlarsa, kendilerini köşeye sıkışmış gibi hissedip bocalamaya başlarlar.
*…Radyoda dinlediğim bir uzmana göre, tespih boncukları tercihen kehribar, sonra kemik, fildişi, tahta ya da mercan gibi yaşayan malzemelerden yapılmalıymış.
“Metal ya da taş gibi ölü bir malzemeden yapılırsa, sürekli yanımda taşıyıp, okşayabileceğim bir arkadaş olmaz bana o tespih”…
*…genel evleri, bir okul, meydan, kilise, frontistirio (dershane)ya da çocuk bahçesinin 200 metre yakınına bir “ev” açmak mümkün değil…
*…”yabani soğan” olarak bilinen büyük çiçek soğanlarını kırmızı kurdelelerle bağlayıp, satıyorlardı. Bu çiçek soğanları evimizin yakınlarındaki tepelerde gözümüze ilişmişti ama ön kapıya asıldıklarında uğur getirdiklerine inanıldığını hiç bilmiyordum.
Bu eski geleneğe göre “zeytin ve defne dalları” bütün bir yıl kapıların üzerinde asılı kalır ve 1 Ocak’ta yenileriyle değiştirilirmiş.
*”hrisi mu” canım anlamında kullanılsa da kelime anlamı “altınım” demektir.
*…isim günlerini asla atlayamazsınız. Bu kutlamalar kaçınılmaz olarak sizinle aynı ismi paylaşan bir sürü insanla aynı gün yapılıyor olsa da isim günleri doğum günlerinden bile daha büyük önem taşır. Birçok insan isim günlerinde evlerinin kapısını herkese açık tutar.
*Yunanistan (kişi başına yaklaşık yirmi litrelik tüketimle) en fazla zeytinyağı kullanılan ülke konumunda. Yunanistan’daki ağaçların dörtte üçünden  fazlası zeytin ağacı.
*Bebeklere doğdukları ilk bir yıl içinde ya da vaftiz törenine kadar genellikle bir isim konmaz.
*Yunanistan’da her yıl ocak ve şubat aylarında yaşanan ılıman ve gökyüzünün masmavi olduğu günler çok eskiden beri biliniyordu. Efsaneye göre yalıçapkını o kadar zarif bir kuşmuş ki, kış ortasında yumurtalarını sahile bıraktığında, yavrular yumurtadan çıkıncaya dek fırtınalı denizler diner durulurmuş.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder